Kurban Bayramı Kutlamaları
UŞAK SERAMİK SAN. A.Ş.
ÖZ Hanedan Pide ve Kebap Salonu ÖZ Hanedan Pide ve Kebap Salonu
UŞAK SERAMİK SAN. A.Ş.
Sıbır Otunu Bilir Misiniz?
Nurcan MİCAN

Sıbır Otunu Bilir Misiniz?

Bu içerik 1584 kez okundu.
Reklam

Dünyanın en zor işlerinden biri sabırdır. Sabır ya da sıbır adıyla bilinen bir ot vardır. Bu ot çok acı olmasına rağmen o kadar çok hastalığa iyi gelmektedir ki adeta bir şifa kaynağıdır. Başımıza gelen ve bizi çok zorlayan durumlarda gereğini yapmak ve sabretmek içimizi acı sıbır otu gibi yakıp kavursa da, bizi doğru davranışa yönlendiren bir itenektir. Sonuçta şifa olan iyilikleri, güzellikleri hayatımıza taşır. Sabır yaşadığımız sıkıntılı döneminlerin, neyin ne zaman değişeceği ya da değişmeyeceği bilgisinin yalnızca Allah’ın katında bilindiğini ve bu zorluğu yaşamanın bize O’ nun tarafından takdir edildiğini öğrenmenin adıdır. Yani, gelen her ne ise Allah’tan gelmiştir. Yapan yanlış yapsa da bana isabet etmesi Allah’ın takdiriyledir, diyebilmenin adıdır sabır...

Sabır bedensel ve ruhsal yaşanır. Bedensel sabır maruz kalınan zahmetli işler, eziyetler ve acılara katlanmadır. Asıl fazilet ruhsal sabır olup iki şekilde kendini gösterir. İlki insana zevk veren şeylerden yararlanmada aşırılıktan sakınma şeklinde ortaya konulan sabırdır. İkincisi ise can sıkıcı durumlarla karşılaşılması, güzel nimetlerden mahrum kalınması halinde güçlü davranmasıdır. İslami literatürde “İmanın yarısı sabır, yarısı şükürdür” şeklinde güzel bir söz yer alır ve devam eder; sabrın fazilet bakımından en alt derecesi içinde bulunulan sıkıntılı ve zor durumdan memnun olunmamakla birlikte şikâyet etmemek, orta derecesi içinde bulunulan duruma rıza göstermek, en üst derecesi ise sıkıntı karşısında şükür halini korumaktır.

İnsanların gerçek şahsiyetleri zor zamanlarda ve sıkıntı hallerinde ortaya çıkar. Sıkıntılar insanın gerçek karakterinin ortaya çıkması için Allah tarafından takdir edilir. Takva ve teslimiyet sahibi insanlar böyle durumlarda sıkıntıyı nefsi duygularıyla işledikleri günahlarından dolayı Allah tarafından verildiğini bilirler. Aynen sürüden ayrılan koyuna, kurt kapma tehlikesine karşı taş atan ya da sopasıyla onu hizaya sokan çoban misali... Takva sahipleri sıkıntıyı hayra yorup, imtihanı iyi verip, sonucu manevi kazanca çevirmeye gayret ederler. Burada en güçlü silahları da sabırdır. 

Sabrın çeşitleri vardır. Başımıza gelen musibetlere karşı sabır, sürekli yapmamız gereken ibadetlere karşı sabır ve en zor sabır çeşitlerinden birisi de zamanın çıldırtıcılığına karşı sabırdır. İbni Haldun’a zamanı sormuşlar; “Bekleyince yavaşlar, gecikince hızlanır, üzülünce can yakar, mutlu olunca kısalır, acı çekince bitmek bilmez, sıkılınca uzar.” demiş. Gerçekten de insanlık şu anda yavaşlayan, can yakan, bitmek bilmeyen ve uzayan bir zaman diliminde yaşıyor.

Bir virüs insanlığa derin bir muhasebe yaptırıyor ve bununla insana özüne dönmeyi öğretmeye çalışıyor. Kibirden yanlarına yaklaşılamayan, küçük dağları ben yarattım tavrıyla böbürlenerek dolaşanların nasıl da aciz ve fakir olduklarını gösteriyor. Tabir yerindeyse tıpkı bir öğretmen bir hoca misali insanlığa çok şey öğretiyor. Tabii ki öğrenmek isteyenlere, henüz basiret gözleri körelmeyenlere. Yaşamın nasıl da bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu, bu sürenin insanlığın faydasına değerlendirilmesi gerektiğini, hayatın o kadar da uzun olmadığını, bir gün ölüm meleğinin çat kapı bizim de kapımızı çalabileceğini fark ettiriyor.

İnsanlık şimdiye kadar disipline olabileceği böyle bir dönem yaşanmış mıdır bilmiyorum. Kimine göre rahmet, kimine göre gazap olan bu durum elbette kimi hayırlar oluşturabilir. Bunu zaman gösterecek. Şu aşamada bile çoğu insan acizliğini gördü, onu yaratan yaratıcısından ve O yaratıcının bilim insanlarına vereceği ilimle sebepler dairesinde bir çözüm bulunacağına gönülden inananmakta. Peki bunu bilmek yetecek mi? İnandık diyince imtihanı kazanmış olacak mıyız? Hayır, tabii ki bunda ne kadar samimi olduğumuzun, o vakit gelinceye kadar nasıl bir tavır üzerinde olacağımızın da imtihanını vererek sabrımız sınanacak. İnsanlığın bu büyük felaketten elbette ders çıkarması gerekiyor. Hayat devam ediyor, bundan sonra da devam edecek.

Bu süreçte nasıl bir tavır üzerinde olmam gerek ki Allah’ ın rahmetini celbedebileyim? Ölüm gerçeğiyle bu kadar yüzleştiğim bir dönemde ölmeden önce hayatıma ve ölümüme anlam katacak bir şeyler yapmak, geride bir şey bırakmak, ama ne? Bu soruların cevabı imânî anlamda verilmedikçe, ki başka bir şekilde kalbi tatmin edecek bir cevap olacağını düşünmüyorum, insan nerede, hangi koşulda yaşarsa yaşasın mutlu olma imkânı bulamaz. Bu soruların cevapları verilince, ölümün ve hayatın sırrına vâkıf oldukça insan onunla dostluk kurar, onun Allah’ın bir sanat eseri olduğunu görür ve bu ışıkla hayatı anlamlandırır. Derdin içinde dermanı bulur. Yani kötülüklerin, çirkinliklerin, zulmün ve karanlığın içindeki hayrı görür. Başından sonuna acılarla, musibetlerle dolu, zamanın yavaş aktığı bir menderesden diğerine sürüklendiğimiz hayat nehrinde denize ulaşacağımız deltaya kadar tutunacak mükemmel bir kader ipidir. Böylesine zor soruların ve zor bir çatışmanın içinde bize düşen ya bu çatışmadan daha da güçlenip çıkmak ya da onun içinde kaybolmak. Güçlenerek çıkmak oldukça zor gibi gözüksede,  cennet ucuz değil. Dışımızdaki dünyaya bunu açmamız kolay olsa da içimizde bizden ayrı bir de nefsimizin dürtüleri var ki, sürekli bizi korkuya ve ümitsizliğe çekerken mücadeleyi devam ettirmek sıbır yudumlamak gibi...

Dünyanın en zor işlerinden bir olan sabrı yaşayabilmenin en kolay yolu, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, teslim olmaktır. İnsanın kendini mutlak bir varlığa teslim edebilmesidir. Teslimiyet samimiyettir. Yaratıcıya teslim olmanın müthiş bir saadeti, huzuru ve rahatı vardır. “Hayat nedir, hayatın sırrı nedir? Ölümün sırrı nedir? Ölümden sonra bizi ne bekliyor?” sorularına cevap bulunmadıkça insan bu dünyada huzura eremez. İsterse dünyanın en zengin en mutlu en iyi şartlarında yaşasın. İkinci cevaplanması gereken soruda; “Zaman bir nehir gibi akıp gidiyor, bir an geri ya da ileri saramadığın hayatın nerede ve nereye akıp gidiyor? Zamanın yavaşladığı mendereslerden geçerken nasıl bir tavır sergiledin? Mutlu ve huzurlu olduğun şelale gibi hızla coştuğun ve zamanın hemen bittiği dönemlerden elinde ne kaldı? Bu vakte kadar geçen zamanda hayatın nerede, yaşadıkların nerede? Bu yaşanmışlıklarınla eline ne geçti?” İşte o zaman, insanın sıkıntılı ya da huzurlu vakitlerde uyanık olma süresinin ve Rabbi ile bağının kesintisiz devam ettirilmesi gibi bir zaruriyetinin ortaya çıktığını görüyoruz. Yoksa yol, yolculuk biçimi, o yolda yaşananlar ve yol arkadaşlarına sabretmek kolay olmayacak.

Sonuç olarak; sabır, ruhen çökmüş hâlde zorluklara katlanmanın ya da acizlik içerisinde tedbiri elden bırakıp sızlanmanın ötesinde, çok güçlü bir direniş sergilemektir. Bu demektir ki sabır pasif değil aktif tutumun ifadesidir. Dinî çerçevede ise sabır, hayır olarak görünen şeyin ardında şer, şer olarak görünen şeyin ardında hayır olabileceğine, bunun ancak ilim ve hikmetine akıl sır ermeyen Allah tarafından bilinebileceğine tam bir imanla ortaya konulan sebat ve gayrettir. Nitekim Kur’an’daki birçok ayette de sabır, zor zamanlar ve sıkıntılı durumlarda itidal çizgisinde sabit kadem olmanın yanı sıra müslümanca yaşama yolunda karşılaşılan her türlü zorlukla başa çıkabilmek için gerekli ruhsal dirence sahip olmayı belirtir. Sabır denen bu direnci sergileyebilmek, kendi namıma söylersem, tahmin edildiğinden çok daha zor bir iştir; fakat ne kadar zor olursa olsun, gerek insani ilişkilerde yaşadığımız kötü tecrübeler gerek insanlardan bağımsız olarak karşılaştığımız bela ve musibetler karşısında kendimizi dimdik ayakta tutabilmek için sabrın müthiş gücünü hatırlamak gerekir.

İnsanın ömrü halden hale geçerek biter. Ne mutlu hastalıktan önce sağlığın, musibetten önce nimetin kıymetini bilip Rabbine kul olanlara. Unutmayın; bugünler de Allah’ın izniyle geçecek ve geride kalacak. Yarın, bize sorulacak olan bu süreçte gösterdiğimiz imanımız, teslimiyetimiz ve duruşumuz. Bu günler hatırlandığında, duruşlarıyla gurur duyacakların olacağı gibi utanacaklar da olacaktır. O gün, Müslümanca duruşlarıyla gurur duyacaklardan olabilmemiz ümidi ve duasıyla...

Sağlıcakla kalın...

Nurcan Mican

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
Sümeyye     2020-04-18 Kaleminize sağlık Nurcan Hanım
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Banazda Kuzu Kokoreç Yalçın  Kokreçte Yenir
Banazda Kuzu Kokoreç Yalçın Kokreçte Yenir
Tarihi Eser Kaçakçıları'na Uşak Jandarmasından Operasyon
Tarihi Eser Kaçakçıları'na Uşak Jandarmasından Operasyon