Kurban Bayramı Kutlamaları
UŞAK SERAMİK SAN. A.Ş.
ÖZ Hanedan Pide ve Kebap Salonu ÖZ Hanedan Pide ve Kebap Salonu
UŞAK SERAMİK SAN. A.Ş.
Kız Evlat Olmak
Nurcan MİCAN

Kız Evlat Olmak

Bu içerik 1312 kez okundu.
Reklam

Bu yazımda sizinle güncel meselelerden biri olan; kadın cinayetleri, kadına şiddet, kız çocuklarının küçük  yaşta evlendirilmesi veya okutulmaması, kızların evlatlık haklarının olmadığı inancı gibi sosyal sorunların etrafında örgüleyecek bir hikayemi paylaşmak istiyorum.

İnternetten elde ettiğim verilere göre ülkemizde son on bir yılda üç bin seksin iki kadın öldürülmüş. Bu çok vahim bir durum bunun çözümünün eğitimden ve ahirete imandan geçtiğine inanıyorum. Çünkü bir insan zerre miktarı yaptığı iyiliğin ya da zerre miktarı yaptığı kötülüğün karşılığını mükafat veya ceza olarak kat kat alacağına inansa herhalde kimsenin hakkına giremez.

Aşağıda okuyacak olduğunuz hikayeyi Banaz Güncel Haber Sitesi kurucularından Hüseyin Yalçın Beyefendinin editörlüğünü yapmış olduğu ‘Asla Vazgeçme’ kitabı için kaleme almıştım. Şimdi hikayemle sizi başbaşa bırakıyorum...

“Hülya, bir evin tek kızıydı, üç erkek kardeşi vardı en büyükleri Hülya’ ydı. Fakat ailelerinde ve akrabalarında eski kör, kokuşmuş bir adet vardı. O da kız evlatlarına değer verilmemesiydi. İlk çocukları kız olunca babası çok üzülmüş, annesine bağırıp çağırmış hatta biraz da tartaklamıştı. Annesi, bunu her anlatışında gözlerinden yaşlar akardı. Şu an babası bakıma muhtaç, annesi onun bakımıyla ilgilenirken üç erkek kardeşinden hiçbiri babasının yanında değil. Halbuki ne kadar mutlu olmuştu, üçüncü oğlunu da kucağına aldığında. Kendini o kadar güçlü hissetmişti ki, bundan sonra kimse onun karşısında duramazdı. Üç oğlunu özenle büyütürken Hülya kendi halinde hayatına devam etti gitti. Fakat şu an erkek evlatlarından hiçbiri yanında değil. Babalarının paralarını aldıktan sonra her birisi kendi işini kurmuş bir daha da babalarının yüzüne bakmamışlardı.

Hülya, Cananlara geldiğinde, her defasında bir şeyler anlatırdı. Canan o evin tek torunuydu ve Hülya onun halası Mualla’ nın arkadaşı oluyordu. Aslında Hülya, Mualla’dan büyüktü. Bir evlilik yaşamış fakat kocasının dayağına katlanamadığı için kaçıp baba evine sığınmıştı. Babası bakıma muhtaç olduğu için, üç erkek evladından hiç birisi yanında kalmamış, Hülya’nın yardımına muhtaç hale gelmişti. Çok hareketliydi, gençliğinde yaşamadığı duyguların acısını şimdi çıkartıyordu. Hayat bu, herkese başka bir imtihan sunuyor. Mualla, onu bir arkadaş değil bir abla gibi sahiplenmişti. Hülya’ nın edebi yönü ağır basıyordu.

“Okula devam etseydim başarılı bir edebiyatçı olacaktım’’ derdi her zaman.

Sıkıldığı zamanlarda kalemiyle bir şeyler karalardı. Bu karaladığı yazıları Mualla’ yla birlikte okurlardı. Bir gün yine halasıyla çay içerken küçükken neler yaşadıklarını anlatmış, Canan da onlara kulak misafiri olmuştu. Ne acıydı yaşadıkları. Neler söylemişti, hatta yazdığı yeni yazısına “ Kız Evlat Olmak… başlığını vermişti.

 

KIZ EVLAT OLMAK…

Kız evlat olmak nedir, bilir misin sen?

Daha çocuk denecek bir anadan doğup, ananla birlikte baba korkusuyla büyümek demektir.

Nedir kız evlat olmak bilir misin sen?

Hayır, bilmezsin değilsin çünkü.

Hasta olduğunda, babam öksürdüğümü duymasın ve beni hasta oldun diye dövmesin diye, yastığın, yorganın altına kafanı saklayıp öksürmektir.

Nedir bizim evde kız evlat olmak bilir misin sen?

Bilmezsin, ama anlatayım..

‘Baban geliyor’ dendiğinde köşe bucak kaçmaktır.

Halbuki bilir misin? Bir kız hayata nasıl bağlanır, sağlam ayaklar üzerinde nasıl durur???

Tabii ki ‘BABA SEVGİSİYLE’…

Bu sevgi öldükten sonra anlaşılacaksa, bu dünya da babana güvenmişsin güvenememişsin hiç hükmü yok.

Nedir kız evlat olmak bilir misin sen?

Herkesin bir bisikleti varken senin olmamasıdır, alınma imkanı olmasına rağmen, sana alınmamasıdır.

Halbuki erkek kardeşlerine alınmıştır. Bütün ilkler onlara alınmıştır. Ama onlar erkek dokunamazsın, onların hakkı! Senin değil…

Ama sen ablasısın onların, büyüksün…

Hayır sen kız evlatsın…

O kadar canın çekerdi ki o bisiklete binmeyi, arkadaşların bindirir ama kardeşlerin bindirmezdi.

Ama herkesin bisikleti vardı…

Herkes kendi bisikletine binmek isterdi.

Nedir kız evlat olmak bilir misin sen?

O bisikleti gizlice kaçırıp binmektir. Sonra da niye kaçırdın, o kardeşinin bisikleti sen ablasın, sen büyüksün eziyet etme denilip, dayak yemektir.

Nedir kız evlat olmak ya da abla olmak bilir misin sen?

Babanın her şehir dışından gelişinde sana bir şey getirmesini bekleyip de, sonunda hayal kırıklığına uğramaktır.

Halbuki eli doludur, ama her defasında olduğu gibi erkek kardeşlere bir şeyler bulunmuş fakat sana bulunamamıştır.

Hani hatırlar mısın barby bebekler yeni çıkmıştı, bütün arkadaşlarına alınmıştı....

Çok canın çekmişti hani, bisikletten bile daha çok.

Çünkü sen kız çocuğuydun..

Ve bir cesaret yine baban iş seyahatine giderken ondan istemiştin.

“Baba bana BEBEK alır mısın?” diye.

Heyecanla babanın dönüşünü beklemektir kız evlat olmak…

Ve babanın elinde uzaktan kumandalı arabayla dönmesi, demektir kız evlat olmak.

Sonra pet şişeye; iplikten saç, kesik kumaş parçalarından elbise dikip barby bebek diye sevmektir, kız evlat olmak…

Nedir abla olmak bilir misin sen?

Kocan başında yokken baba evine sığınmışken, kullandığın arabanın benzin parasının hesabının sorulmasıdır…

Nedir kız evlat olmak bilir misin?

Gözünün içine bakıla bakıla istemediğin bir şeyin kabul ettirilmesidir, nasıl olsa bu babasından korkar, diye..

Fakat o kız o kız değildir artık, küçükken korkuyla her şeyi yaptırdığınız, istediğiniz gibi yönlendirdiğiniz…

Kendi fikirleri vardır, kendi hayatı vardır, kendi idealleri vardır. Bu fikirler en azından saygı ister, kabullenmeseniz bile…

Nedir abla olmak bilir misin?

Elinde büyümüş evladın saydığın, canının içinin, seni kangren oldun diye kesip atmasıdır.

……”

Daha yazdıklarını bitirmeden hıçkırıklara boğuldu. Mualla defteri onun elinden aldı, okumasına izin vermedi. Zor bir durumdu Hülya’nın yaşadıkları, şimdi ise babası ona muhtaç olmuştu. Ana baba hakkının ne olduğunu tam anlayamadığı için belki, onların bana yaptıklarının acısını şimdi çıkarıyorum, ‘bana mum kaldılar işte’ diyordu. Baba sevgisini alamadığından dolayı karşısına çıkan her erkekten umut beklemiş fakat bu yaşına kadar bulamamıştı. Hala da aramaya devam ediyor, Mualla gibi kızların akıl hocalığını yapıyordu.

Hülya gittikten sonra Canan babaannesine sordu;

“Babaanne neden ailesi Hülya ablaya böyle davranıyor. Gerçekten kız çocukları değersiz midir?” dedi.

Babaannesi de ona şu cevabı verdi;

“Bak kızım! Günümüzde soğukluğunu hissettiğimiz bir Câhiliye devri âdeti vardır; ‘Kız çocuklarını hor görmek.’ Bu kaba ve çirkin âdet, Peygamber Efendimiz (sav)’in yaşadığı devirde Arabistan’da pek yaygındı. Çöl bedevileri, kız çocuklarının doğumunu büyük bir felâket sayarlardı. Onların ileride kötü yollara düşeceği zannıyla üzülür, utanırlardı. Kur’ân-ı Kerîm’in pek güzel tasvir ettiği üzere, bir kızları dünyaya geldiğini öğrenince yüzleri kararır, hiddetlerinden köpürürler, kendilerine verilen bu felâket haberinden dolayı halktan gizlenmeye çalışırlardı. Daha sonra da acaba bu kızı, herkesten utanmayı göze alarak büyütüp beslesem mi, yoksa toprağa gömüp ondan kurtulsam mı diye ince bir hesaba girerlerdi. Kızını diri diri gömmeye karar verince de o mâsum yavruyu alıp çöle götürürler, elleriyle kazdıkları bir çukura iterek üstüne yığın yığın kum atarlar, sonra da ellerini kollarını sallayarak evlerine dönerlerdi.

İnsanlıkla hiçbir şekilde bağdaşmayan bu âdet bazı bölgelerde oldukça tabii karşılanırdı. Evlilikten önce oğlan ve kız tarafı bu konuyu gündeme getirir, kız çocuğu doğarsa onu anne mi yoksa baba mı gömecek diye konuşup bir karara bağlarlardı. Şayet çocuğu gömme işini anne üstlenmişse, olayı seyre gelen bir sürü kadının gözü önünde cinayetini işlerdi. Şükürler olsun İslâmiyet geldi de bu çirkin âdeti yerle bir etti.

Kur'an-ı Kerim'de mealen, “Göklerin ve yerin egemenliği Allah'a aittir. O dilediğini yaratır; dilediğine kız çocukları bahşeder, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut erkek ve kız çocuklarını birlikte verir. Dilediğini de çocuksuz bırakır. Şüphesiz O her şeyi bilir, her şeye gücü yeter." buyurulur. (Şura Suresi, 42/49-50)

İnsanoğluna ilâhî bir rahmet geldiği zaman sevinip şımarması, ama istemediği bir durumla karşılaşınca nankörlük etmesi her zaman mümkündür. Bu ayetlerde, Kur'an'ın geldiği dönemde ve toplumda bu tavrın çok açık bir örneğine, çocuk sahibi olma ve çocukların cinsiyeti konusundaki anlayışa değinilmektedir. Câhiliye dönemi Arapları, çocuğun meydana gelmesi ve özellikle cinsiyetinin belirlenmesini Yüce Allah' ın irade ve kudretine bağlamak yerine insanlara nispet edercesine; bu konuyu övme, övülme, kınama ve kınanma sebebi sayıyorlardı. Esasen değişik toplumlarda görülegelen ve günümüzde de yer yer açık veya gizli biçimde insanlar üzerinde etkisini hissettiren bu düşünce Kur'an tarafından mahkum edilmiştir.

İnsanın çocuk sahibi olmayı ve bunun mutluluğunu yaşamayı arzu etmesi doğaldır ve din bunu kınamaz. Fakat ister bu ister başka konuda bir kimsenin gerçekleşmesini arzuladığı bir sonucu kendi hayatı ve mutluluğu için vazgeçilmez görmesi, sonuçta kendisi için neyin iyi neyin kötü olduğunu daha çok kendisinin bildiği iddiasında bulunması gibi bir anlam taşır. Böyle bir tutumun yanlışlığı ve İlâhî takdire rıza göstermeme anlamı taşıdığı ise açıktır. Bu ve buna benzer bir yanlışlığa düşülmemesi için Kur'an'ın yaptığı uyanlardan biri şöyledir;

"Hakkınızda hayırlı olduğu halde bir şeyden hoşlanmamış olabilirsiniz. Sizin için kötü olduğu halde bir şeyden hoşlanmış da olabilirsiniz. Yalnız Allah bilir, siz ise bilemezsiniz." (Bakara Suresi, 2/216)

Buna göre, erkek veya kız çocuk yerine, hayırlı evlat istemek ve hangisi veya hangileri verilirse şükrederek, maddi ve manevi terbiyelerine özen göstermek gerekir. Çocuk, insana Allah’ın bir emanetidir. Onları himaye edip büyütmek yetişkinlerin vazifesidir. Çocukları hayata hazırlamak, yıllarca devam eden bir sabrı gerekli kılar. Kızları büyütüp yetiştirmek daha fazla bir dikkat ve itina ister. Çocuğu himâye edip yetiştirmek iki şekilde olur. Biri maddi ihtiyaçlarını temin etmek, diğeri onu mânevi bakımdan besleyip iyi bir terbiye almasını sağlamaktır.

Kız çocuklarının himayesi, onların dürüst ve namuslu bir kişiyle bir yuva kurmasını sağlayıncaya kadar devam eder. Hatta Resûlullah Efendimiz (sav)’in işaret buyurduğuna göre bu himaye daha sonraları da devam eder. Bu nedenle, kız çocuğunu, kız kardeşini veya başkasına ait olan kız çocuklarını güzel yetiştiren ve dini terbiyelerini verenlerin cennete gireceklerine dair rivayetler vardır;

"Kimin üç kızı ve üç kız kardeşi veyahut da iki kızı veya iki kız kardeşi olup da geçimlerini güzel sağlar, onlar hakkında Allah' tan korkarsa, o kişi için cennet vardır." (Tirmizi, Bir 13)

"Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar." (Buhârî, Zekât, 10, Edeb, 18; Müslim, Bir, 47 Ayrıca bk Tirmizî, Bir, 13)

Yetiştirilmesi tavsiye buyurulan kız çocukları insanın kendi çocuğu olabileceği gibi, kız kardeşleri, sonradan evlendiği eşinin çocukları, hatta başkalarının himayeye muhtaç çocukları olabilir. Bu konuda yakınlık veya uzaklık önemli değildir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav);

 “Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben, cennette şöyle yanyana bulunacağız.” (Buhârî, Talâk 25, Edeb 24) müjdesini vermiştir.

Buna göre, kız çocuklarını yetiştirip hayata hazırlamak Allah’ı ve Resûlullah (sav)’ı memnun eden bir davranıştır. Kızlarının İslâm esaslarına göre büyütülmesini ve eğitilmesini sağlayan anne babalar, âhirette Resûl-i Ekrem Efendimiz (sav)’e komşu olacaklardır. Konuyla ilgili, Hz. Âişe (r.anha) validemizden gelen bir rivayet şöyledir: Yanında iki kız çocuğu bulunan bir kadın gelerek bir şeyler istedi. Evde bir hurmadan başka bir şey yoktu. Onu çıkarıp kadına verdim. Kendisi hiç tatmadan hurmayı ikiye bölerek çocuklarına verdikten sonra kalkıp gitti. Bu sırada Peygamber aleyhissalatü vesselâm yanımıza geldi. Ben bu olup biteni kendisine anlatınca şöyle buyurdu;

“Her kim kız çocukları yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olurlar.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr 147)

Canan yavrum dinimiz kız evladın hakkını güvence altına almıştır. Fakat bugün kız evlatlar toplumumuzun bazı kesimlerinde ezilip horlanırlar. Hatta bazıları bunu dine mâlederek yaparlar. İşte böyle insanların dinimizin hiçbir şeyini anlamadıklarını söyleyebiliriz. İnsan nefsi hangi yönde isterse o şekilde dini de kendi kafasına göre yorumlar. Bu hataya düşmemek için Kuran-ı Kerim’ i ve peygamberin hayatını iyi bir şekilde incelememiz gerekir.”


 

 

Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
Banazda Kuzu Kokoreç Yalçın  Kokreçte Yenir
Banazda Kuzu Kokoreç Yalçın Kokreçte Yenir
Tarihi Eser Kaçakçıları'na Uşak Jandarmasından Operasyon
Tarihi Eser Kaçakçıları'na Uşak Jandarmasından Operasyon