Haydar Dümen 91 yaşında hayatını kaybetti. Haydar Dümen'in cenazesi dün defnedildi.
Vefat haberini aynı gazetede çalıştığı köşe yazarı arkadaşı Mehmet Coşkundeniz sosyal medya hesabından, "Gazetemiz POSTA'nın yazarı, Haydar Dümen hocamızı COVID-19 nedeniyle kaybettik. Türkiye'nin en renkli doktoruydu. Sadece cinsellik konusundaki yazılarıyla değil, hayvan sevgisiyle de tanınırdı. Nur içinde yatsın" notuyla duyurdu.
Coşkundeniz, CNN TÜRK canlı yayınında Haydar Dümen'in eşi Gül Dümen'in de hastanede Koronavirüs tedavisi gördüğünü söyledi.
Uşak İlimizin en önemli değerlerinden biri olan Haydar Dümen hocamıza Allah tan rahmet dileriz. Başımız Sağolsun.
Aslen Uşak’ın İkisaray Köyünden olan Türkiye genelinde ve uluslararasında tanınan meşhur doktorumuzun kendi alanında birçok kitabının olduğunu biliyorduk ancak bir arkadaşımızın, onun Kurtuluş Savaşı yıllarının dramatik öykülerinden biri olan “Nazik Adında Bir Kadın” adlı bir eserinin olduğunu ve çok beğendiğini söyleyince değerli doktorumuza telefon açtım Uşaklı olduğumu şu anda da “Uşak Yöresi Kurtuluş Savaşı Hatıraları” adlı kitabın yazımıyla uğraştığımı, kendisinden bu konuda yararlanmak istediğimi söyleyince çok memnun oldu.Bu görüşme sonrasında sayın doktorumuzdan görüşme randevusu alıp 06.06.2012 Günü saat 14.30 da İstanbul Taksimdeki bürosunda görüşme imkanı bulduk,hemşerimiz bizi çok samimi bir şekilde karşıladı. Ben ,yanımda götürdüğüm “Banazlı Gazi Babanın Hatıraları “ ve “Şairlerden Seçme Şiirler “adlı kitaplarımı imzalayarak Haydar Beye takdim ettim,Haydar Bey de Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak kaleme aldığı ”Nazik Adında Bir Kadın” adlı eserini imzalayarak bana takdim etti.Bu kitap takdiminden sonra Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak söyleşide bulunduk Haydar Beyle, o yılların çok karanlık yıllar olduğunu, diğer işgal bölgelerinde olduğu gibi Uşak merkezde ve köylerinde de unutulmaz dramatik olayların yaşandığını,kendi köyü olan İkisaray Köyünde de dramatik olayların yaşandığını annesinden dinlediğini anlattı.Dr.Haydar Dümen İşgal yıllarında Uşak yöresinde geçen dramatik olaylardan birini “Nazik Adında Bir Kadın “ adlı eserinde çok dramatik olarak dile getirmiş.Yunan işgali sırasında Yunanlı bir çavuş Uşak’ın bir köyünden 15 yaşlarında güzel mi güzel bir kız olan Nazik isminde bir kızı Yunan işbirlikçisi olan köy muhtarının da yardımıyla işgalin birinci yılının sonunda Atina’ya dönerken zorla yanında götürür ve yaklaşık altı yıl Nazik’le yarı gönüllü,yarı gönülsüz birlikte yaşarlar , Yunan Çavuşu’nun, Nazik’ten iki oğlu olur,bunlara Yunanca isimler verir ,Nazik ise Atatürk’ü çok sevdiğinden dolayı çocuklarının birinin adına Mustafa, diğerinin adına Kemal koyar.Evliliklerinin altıncı yılının sonunda ,Yunan çavuşu gönlünü bir Yunan dilberine kaptırır ve neticede Nazik ve çocukları bir gemiye bindirerek Türkiye’ye gönderir.Nazik yanında getirdiği çocukları, Türkiye’de dışlanır diye gemiden aşağı atar,sıkıntılı bir yolculuktan sonra Uşak’taki köyüne döner,babasının öldüğünü öğrenir ,annesinin ise yokluk içinde kıvrandığını görür,çocuklarını kaybettiğinden dolayı psikolojisi bozuk olan Nazik’in köydeki perişanlığı görünce psikolojisi tamamen bozulur ve bir gün beklenen acı son gerçekleşir,Nazik Kadın intihar ederek hayatına son verir.Anadolu’da birçok acıklı olayın ardında türküler yakıldığı gibi bu acıklı olaydan sonra da Nazik Türküsü yakılır.Doktor Haydar Dümen o yıllarda topraklarımız işgal edildi,emperyalizm ülkelerin bazen topraklarını işgal eder bazen kültürel yönden bazen de ekonomik yönden işgal eder,işgallerden kurtulmanın tek yolu millet olarak birlik beraberlik içinde olmamız ve ekonomik yönden çok güçlü olmamız gerektiğini vurguladı.Doktor Haydar Dümene kitabıma olan katkılarından dolayı teşekkür ederim.İşte Haydar Dümenin kitabından o yıllara ilişkin ibretlik bölümler.
HAYDAR DÜMEN’İN “NAZİK KADIN”ADINDAKİ KİTABINDAN BAZI ALINTILAR:
“Yunanistan çalkalanıyordu,Yunan askerleri perişan geri geliyorlardı,savaşın dehşeti şimdi belli olmuştu.Ölen,esir düşen Yunan askerleri,ağlayan analar,babalar,yaşanan acı olaylar ve vahşet.İnsanlıktan çıkmış insanların yapabilecekleri her türlü kötülüğü yapmaları.Anlatılanlar,kulaktan kulağa gelen yanlış haberler,yanan İzmir ve Türkiye’den kaçan yerli Rumlar,tümü bu kargaşayı daha da körüklüyordu.Nazik’in içi coşkulu bir sevinçle doluydu.Bunu dışa vuramıyordu.Mavro’nun üzüntüsünü katılmayı da içine sindiremedi.Olanlardan Nazik’in haberi yoktu.Acılar ,acımasızlıklar ölümün çelik tırpanı kadar,Yunan askerlerinin ırza geçme olayları da acımasızdı ve yürekleri alev alev yakıyordu.
Yunanlılar geri dönüşleri sırasında paniğin fren tanımayan gaddarlığını sergilemişlerdi.Nazik’in köyünü tümden yakmışlar,yıkmışlar,bütün köylüleri,kadınıyla,kızıyla,yaşlısı ve çocuklarıyla bir camiye doldurmuşlar,birkaç Yunan askeri ellerindeki benzin bidonunu,kapıya,ahşap yerlere döküp,tam ateşe verecekleri sırada bir Yunan subayı olayı görüp,bu kıyımı engellemişti.Yoksa bağıra bağıra yanacaklardı.
Koyunlar gibi dolduruldukları camiye dalan askerler,beğendikleri kadını tutup tutup götürüyorlardı.Herkes can derdine düşmüş başının çaresine bakmaya çalışıyordu.Kadınlar ,kızlar, ellerini yüzlerini tükürükleyip,yerdeki tozları yüzlerine sürerek pis ve çirkin gözükmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.Asker bu,dinler mi?...Alaca karanlıkta işi daha bir arsızlığa vurdurmuşlar,ellerindeki kibriti yakarak,kadınların yüzüne bakıp bakıp seçmişlerdi.
O geceyi, sabaha kadar uyumadan dualarla geçiren köylüler, sabah olunca, askerler oradan çıkarıp,köyün dışındaki bir alanda toplamışlar,kurşuna dizeceklerdi.Türkçe bilen bir Yunan subayı,onlara akıl vermiş:”Gidin şuradaki kumandana,bizi de birlikte götürün,biz sizinle gelmek istiyoruz deyin canınızı kurtarın” demiş.Yaşlı bir iki köylü bunu kumandana söyleyince,kurşuna dizilmekten kurtulmuşlar.Kurtulmuşlar ama koyun sürüsü gibi onlarla birlikte gitmeye zorlanmışlar.
Ölüm bu pazarda öylesine ucuzlamıştı. Saklananların akıl almaz kurnazlığı yıllarca konuşulmuş, bir kara mizah gibi, buruk acılı anılar olarak kalmıştı belleklerde.
Türkler savaşı kazanınca, bu kere kılıcın öteki keskin yüzü işlemeye başlamış, isteyen herkes düşmana dilediğini yapmıştı.Savaşın dili buydu.
Ölüm de kötü ama insan onurunun böylesine çiğnenmesi daha da kötüydü. Bu yenilgi bitmez tükenmez bir düşmanlık mirası olarak kalacaktı çocuklara.
Bu arada Nazik!in bir oğlu oldu, kocası Mavro, onun adını Yorgo koydu.Yorgo Mavro’nun babasının ismiydi,Mavro bu şekilde Türk kızıyla evlendiği için kendisine kızgın olan babasının gönlünü almak istemişti.Nazik ise Mustafa Kemal’i çok sevdiği için çocuğunun adını Mustafa vermek istiyordu ve vermişti de.Böylece çocuğun iki ismi olmuştu,evde Mustafa ,dışarda ve başkalarının yanında Yorgo’ydu.Mavro ve Nazik bu evlilikten artık tad alamaz olmuşlardı.İkisi de çelişkiler içinde yaşamaktaydılar.Aradan üç yıl geçtikten sonra Nazik’in bir oğlu daha dünyaya gelir ,kocası Mavro ona da Vasil adını koydu.Nazik onun kulağına ezan okudu.Nazik’e göre her iki çocuğu da müslümandı .
Nazik bu çocuğa da Kemal ismini verdi, büyük çocuğuna olduğu gibi bu çocuğa da Türkçe öğretecekti. Mavro ile Nazik’in evlilikleri hiç de iyi gitmiyordu. Mavro bu arada Yunanlı bir dilberi sevmişti,bütün sevgisi ve ilgisi onaydı artık.Mavro Nazikten ayrılmayı kafasına koymuştu ve onu Türkiyeye gönderecekti.
Mavro: “Gel otur şöyle, sana diyeceklerim var”Nazik saygıyla Mavro’nun yanına oturdu, başını önüne eğdi, onu dinliyordu.
“Seni çok sevdim. Seni buraya iyi niyetle getirdim. Köyünün yoksulluğunu gördüm. Güzel bir kızdın, oralarda çürüyüp gideceksin diye düşündüm.Burada seninle bir yuva kurup çoluk çocuğumuzu okutarak,mutlu yaşar gideriz dedim.Sen bir doktor,bir subay ,bir öğretmen anası olabilirdin.Sizin köyde kalsaydın Yunan askerlerinin elinde kimbilir başına neler gelecekti?Bir yıl sonra bizimkilerin Türkiye’den atılacağını düşünemedim.Orada yıllarca kalacağız sanıyordum.çünkü kumandanlarımız öyle söylemişlerdi.O zaman ne olacaktı?Esaret altında malınız,ırzınız mahvolacaktı.İçimden bir ses:Mavro kurtar bu kızı,kendine karı al ve evlen dedi.
Buraya geldik, ilk zorluk annemden çıktı,sonra mahalleden,komşulardan,senin Türk olmandan,Yunanca’yı öğrenmediğinden,çocuklardan hep sorun çıktı.Herşey bize karşıydı.Gördüm ki sevgiyetmiyor.Bunlara göğüs germeye çalıştım.Bizimkiler Türkiye’den ayrıldıktan sonra içimi bir pişmanlık kapladı.Seni getirdiğime pişman oldum,yurdundan yuvandan ayırdım.Hani sizde bir atasözü var”Bülbülü altın kafese koymuşlar,ah vatanım “demiş.Bakalım vatanı neresi diye kafesin kapağını açmışlar,gidip bir dikenin üzerine konmuş.İşte böyle oldu.Ben seni burada altın kafeste bile tutsam,senin gönlün kendi köyünde,kendi vatanında.
Ben evde Türkçe dışarda Rumca şaşırdım kaldım.Bu çocuklar ne olacak ?okula göndersek zor,önce arkadaşları aralarına almazlar,mahalleye arkadaş içine çıkamıyorlar.Daha büyüdüklerinde ne olacak? Hangi işte çalışacaklar?Artık dayanamayacağım.Senin durumunda benden iyi değil.Gördükçe içim sızlıyor.Bu çocukların iyiliği için seni Türkiyeye göndereyim.”
Mavro cidiydi.Ama Nazik ne diyeceğini bilemedi.Çünkü bunu ,kendisi daha önce düşünmüş ama kolay bir yol bulamamıştı.Çünkü çocukları Türkiyeye götürmeye cesaret edemiyordu.
Nazik ağlamaya başladı,ne evet ne hayır diyebildi.Mavro da üstüne gitmedi “Bir düşün sonra tekrar konuşuruz”dedi.
O gece Nazik sabaha kadar uyuyamadı.Sabahın ışıklarıyla bu işin olmayacağını Mavro ya söylemeye karar verdi.Mavro akşam eve geldiğinde suratı asıktı,Nazikten bir cevap bekliyordu.
Gel otur dedi Nazike düşündün mü?
“Düşündüm”
“Cevabın ne?”
“Ben gitmem.”
“Ben gitmem mi? Bu ne demek,orası senin vatanın,burada ne halt edeceksin ölünceye kadar, bu hayat böyle geçer mi?
“Gidemem,burada öleyim daha iyi.İste şimdi kendimi asayım.İste şimdi çocuklarla birlikte kendimi uçurumdan aşağı atayım,ama beni gönderme.”
“Hoppala.Yahu sen ne antika kadınsın.Ölüm çare değil ki,sen bu yaşadığın hayattan memnun musun?
“……………………………………………”
Hayır değilim.”
“Öyleyse neden gitmiyorsun?”
“Gidemem,iki çocukla beni kabul etmezler.”
“Sana biraz para veririm,çocukların da bakım masraflarını her yıl gönderirim.”
“Olmaz,kabul etmem de,gitmem de.”
“Al başına belayı.Gideceksin ulan,çok konuşma bir hafta sonra yolcusun o kadar.”
Nazik’in tek kelime edecek cesareti kalmamıştı,ilk kez Mavro kendisine böylesine sert çıkış yapıyordu.”Kararı kesin”diye düşündü,başını öne eğdi.Çünkü Nazik’in karşı koyma ve pazarlık gücü yoktu.Mavro planını adım adım uyguluyordu.
“Akşama Mavro eve erken geldi.Nazik de onu bekliyordu.Mavro içeri girince herzamanki gibi ayağa kalktı,onu karşıladı,Mavronun yüzü asıktı.Nazikin yüzüne bakmıyordu.
Nazik”Mavro ağam,hele bir otur,sana diyeceklerim var.”
Mavro oturdu.Nazik de yanına oturdu.”Ağam bak ne diyeceğim.Sen benim ağamsın,sahibimsin.Benim yerim senin yanın.Mavro yüzünü buruşturdu,Nazik devam etti.
Ben burada sana kul köle olurum.Sen haklısın.Benden sana karılık olmaz.Sen evlen,kendi törelerinize göre düğün yap,çocuk yap.Bize dokunma.Ben sizin hizmetçiniz olurum.Şurada geçinir gideriz.Ağzımdan kötü bir söz çıkarsa boynum kıldan ince.Vur boynumu,sana kanım helal olsun.Bunlar senin de çocukların.Sen istedin onlar oldu.Kıyma bu yavrulara.”
Mavro, Nazik’e döndü, bir gün müddet ver düşüneyim dedi.
Nazik ,Mavro’nun ellerine sarıldı,her iki elini de öpüp alnına koydu.
Mavro bu teklifi Despina’ya götürdü.Despina da haberi Yunanlı dilbere uçurdu.
Despina,yıldırım tel haberi getirir gibi hemen yanıtını getirdi.
Asla olmaz,ben kendi hizmetimi görürüm.”Evimin hem hanımı hem hizmetçisi olurum “diyor.
Bu cevap üzerine Mavro, Nazik’i gemiyle Türkiye’ye göndermeye kesin şekilde karar veriyor, çocuklarla birlikte Türkiyeye gönderiyor.Psikolojisi bozulan Nazik ,beraberinde Türkiyeye getirmekte olduğu iki çocuğunu gece yarısı Egenin derin sularına itiveriyor.Nazik nihayet sonunda köyüne ulaşıyor,bu geçen sürede değişen pek bir şey olmamış yine yoksulluk dizboyu,sadece bu geçen sürede babasını kaybetmişti.Bu acılar neticesi Nazik hayata küsüyor ve bir gün kendini hayvan yularlarını birbirine ekleyerek damın kirişine asıyor.
“ Nazik’in anası ,yemeden içmeden kesildi.Üç ay sonra bir deri,bir kemik kalarak öldü.Bir ocak böylece söndü.Bu acı halkın yüreğine oturdu.Halk türkülerde,ağıtlarda onu yaşatarak,ozanlarının,aşıklarının sazlarından,yüreklerde yankılandırdı durdu.
NAZİK TÜRKÜSÜ
Atina’nın hamamı
Yandan çıkar dumanı
Beni bu hale sokan
Köyümüzün muhtarı.
Nazik Nazik
Sana oldu yazık
Atina’nın urganı
Kalın olur yorganı
Nazikin kuzuları
Balıkların kurbanı
Nazik Nazik
Sana oldu yazık
Çiğ fasulye pişer mi?
Suya düşen şişer mi?
Sen gavursun ben İslam
Bize nikah düşer mi?
Nazik Nazik
Sana oldu yazık
Atina’nın üzümü
Tutturamadım sözümü
Kuzularım giderken
Yumuverdim gözümü
Nazik Nazik
Sana oldu yazık